22 Ağustos 2015 Cumartesi
16 Ağustos 2015 Pazar
Kurban Bayramı Gerçeği
Herkerse merhaba,
Gelen talepler üzerine yazıların daha kolay okunabilmesi için daha büyük punto tercih edeceğim umarım daha rahat okumanıza faydası olur...
Yeni blog konum önümüzdeki haftalarda açtığımız tüm tv lerde göreceğimiz ve ne yazık ki psikopatlık derecesinde bir vahşete sebep olacak olan YANLIŞ ANLAŞILAN ve YANLIŞ YAPILAN kurban verme olayıdır.
Nedense yıllardır islamın ve imanın temel şartlarından biriymiş gibi gösterilen kurban kesme olayının gerçekleri pekte müslümanların bildiği şekilde değildir, aslında kurban verme islamla gelen bir olay bile değildir insanlık tarihi kadar eski bir adettir. Madem öyle anlama kolaylığı açısından konumuzu her zamanki gibi kategorize edelim.
1- Tarihte Kurban
2- Kurban verme Gerçeği
- Konuya girmeden önce bir not; Kurban kelimesi arapça'da Allah'a yakınlaştıran eylem anlamına gelmektedir, yazıyı okurken bu kelime anlamı hep aklınızda olsun.
1- Tarihte Kurban
Kurban verme olayını deminde yazdığım gibi insanlık tarihi kadar eskidir, bunuda laf olsun diye demiyorum gerçekten yazılı bir metinde yer alan ulaşabildiğimiz en eski kurban verme olayı hz.adem'in oğulları habil ve kabil tarafından yapılmıştır, onu takip eden insanlık tarihi boyunca şekilden şekile girmiş, kimileri bakire kızları kesmiş, kimileri o sezon ki hasatlarını tanrılar sinirlenmesin diye sunaklara dökmüş, kimileri ise kabe'de putların önünde hayvanları boğazlayıp cesetlerini kabe'nin etrafına atmışlardır (islam öncesi putperest mekke)
Kurban verme kavramı insanoğlunun tanrısına bir tapınma, af dileme, yada sadece şükranlarını sunma göstergesi olarak çağlar boyunca hayatımızda sabit bir şekilde kalmıştır ve ne gariptir binlerce yıl boyunca bir Allah'ın kuluda çıkıp, ya arkadaş babadan oğla aktara aktara ne yaptığımızı, neden yaptığımızı bilemez olduk bu işin ası astarı nedir? neden elimize geçirdiğimizin boğazını kesiyoruz dememiş galiba (diyenede kesin mahalle baskısı yapılmış yada kurban edilmiştir). Bu sebeptendir toplumun geneline hangi ülkede olursa olsun kurban verme nedir dediğinizde akıllara gelen ilk eylem kan akıtmaktır.
Halbuki kan akıtma ritüeli aslında pagan inancının bir yansıması olarak binlerce yıldır insanların kültürlerine etki etmiş (semavi dinlere mensup kültürlerde dahil) bir olaydır. Hele ki bunun en yozlaşmış halleri olan insan kurban etmek, kurban edilen canlının kanını içmek yada vücuduna yada belirli eşyalara sürmek dinimiz tarafından yasaklanmış olan büyü öğretilerinde bulunan ritüellerdir.
Aşağıda o dönem hasatları iyi geçsin yada belalar gitsin diye insan kurban etmekle meşhur aztek medeniyetindeki ayinle ilgili bir resim...
Tarihte insan kurban verme olayı hz.ibrahim döneminde son bulur, hepimizin bildiği hikayede hz.ibrahim oğlunu kurban edecekken bir vahiy alır ve kendisine kurbanlık bir fidye verilerek bunun bir sınav olduğu ve kendisinin bu sınavı geçtiği söylenir (gökten koyun kuzu filan inmemiştir yani al oğlun yerine bunu kes boşa gitmesin tarzında). Sembolik kavramlar anlaşıldığında hz.ibrahimin hikayesi netlik kazanır; Allah hz.ibrahime yıllardır hasretini çektiği bir evladı geç yaşına rağmen nasip eder, fakat bir insan için mal mülk, evlat vs. gibi herşey dünyevi bağlardır ve kişi hakikate kavuşmak için bütün bunlardan vazgeçmeye hazır olmalıdır, nasıl ki hz. yakup'un bu dersi alması için hz.yusuf ondan uzaklaştırıldıysa hz.ibrahiminde yollunda doğru yürümesi için evladından vazgeçmeye hazır olması gerekiyordu ve bu sebepten rüyasında gördüğü bir mesajdan yola çıkarak oğlunu Allaha kurban etmeye gitti, bu teslimiyet üzerine sınavını geçmiş oldu ve kendisine büyük bir kurbanlık fidye (onu Allah'a yakınlaştıran bir ödül) verildi.
İslam her zaman rasyonelliğe ve mantığa büyük önem vermiştir (kuranda onlarca ayette gerçekleri anlamak için aklınızı kullanın emri verilir) şimdi kendimize soralım hangisi daha mantıklı,
- Oğlunu affettim ama sen yinede bir kan akıt diye gökten koyun indirilmesi mi?
- Bir peygamberin Allah'a yakınlaşması için en büyük dünyevi bağından vazgeçmeye hazır olması durumunda kendisine verilen ve ona takva kazandıran bir ödül mü?
Kuran'da kurban olayı kendisini hac vazifesini yapan kişilere verilen emirlerde gösterir (hac suresi), bu ayetler sadece ama sadece hac vazifesini yapan kişileri kapsar onun dışında ki dünyanın çeşitleri yerlerindeki bu vazifeyi yapmayan kişileri kapsamaz. Ayetlerde verilen bilgi özet olarak şudur; hac vazifesinin sonuna gelen kişi o ümmet için meşru kılınan kurban vazifesini yerine getirir ve ibadetini Allah'ı anarak tamamlar. Burada kuran bize koyun kes, 5 kişi danaya gir, kredi çek deve getirt onu kes gibi şeyler söylemez, düzgün bir çeviri ile yapıldığında; hac vazifesi sonunda ümmetiniz için meşru kılınan (çığlıklar içinde bağır kendinden geç gibi durumlar olmasın diye) şekilde, bu bir hediye vermek olur (fakire fukaraya), oruç tutmak olur, namaz kılmak olur, kötü bir huyundan tövbe ederek vazgeçmek olur yada gerçekten istenirse bir hayvan kesip etinin fakirlere bağışlanmasıda olabilir (sonuçta hepimiz et yemek zorundayız), kısaca kurban kelimesinin anlamı gerçekleştirecek şekilde kişiyi Allah'a yakınlaştıran bir eylem yaparak bu ibadet tamamlanabilir. Allah ayetini tamamlarken bu işin esas özünü gayet güzel biz insanlara aktarmıştır.
"Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. Güzel ahlak sahiplerini müjdele.” (Hacc; 37
2- Kurban verme gerçeği
Olayı toparlayalım, kurban kelimesinin anlamını ve kullanım biçiminin ne olduğunu gördük, bu şartların sadece hac vazifesini yapan kişiler için zorunlu tutulduğunuda gördük, görmeyenler için şunuda diyelim, Kuran'da kurban bayramı bayram namazı gibi hususlar dahi yoktur bunlar tamamen sonradan ortaya çıkarılmış sosyal olgulardır. Ama toplumsal birlik beraberliği oluşturacak ve zengin fakir arasındaki paylaşımı arttıracak etkinlikler dinen yapılması gereken şeyler olduğu için olumsuz bir yanı yoktur. Olumsuz olan tek şey bu bayramın psikopatlık derecesinde uygulanıp bir kan banyosuna dönüştürülmesidir ve bunu yapan kişilerin pek çoğunun tek bildiği şey akıttıkları kanın kutsal olduğunu düşünmeleridir (müslümanlık değil putperestlikten kalma bir adet) ondan sonrada olayın doğasına aykırı olarak giderler 1 ay durmaksızın kavurma yerler. Kabede durum dahada içler acısı, sanki tek şart hayvan kesmekmiş gibi algılayan cahil müslümanlar (bana göre gidenlerin %90'i) yüz binlerce hayvanı kesmekle kalmaz bunları fakirlere vermek yerine orada toprağa gömerler ve sadece kan akıtma ritüelini gerçekleştirirler yukarıda yazdığımız Allah'ın kelamını zerre anlamadan kendi kafalarınca iş yaparlar (hac vazifesinde pagan ayini). Peki neden kimse televizyonlarda çıkıpta bu işin gerçeğini anlatmıyor neden diyanet müdahele etmiyor diye soranlara sadece şu bilgiyi vereyim, sadece Türkiyede kurban bayramı döneminde oluşan para hacmi 3 milyar TL'den daha fazla, sanırım sessizliğini koruyan kişilerin neden koruduğunu anlamışsınızdır...
Dinini anlamayan, vazifenin özünü kavramayan, hayvanlara işkence ederek kurban eden, borca harca girerek bu işi yapan, fakirlere yardımdansa kendi midesini düşünen milyonlarca sözüm ona müslümana denecek tek laf şudur;
"Allah derki; Hayvanlar benim sessiz kullarımdır, onlar şimdi zulme susuyorlar ama ahirette konuşup, haklarını alacaklardır"
Hz. Mevlana
Ümit ediyorum ki bu yazı ve bunun gibi yazılara çok daha geniş kitlelere ulaşır ve insanlarımız kurban olayının hayvan kesmekten ziyade kişinin dünyevi bir bağını kesme yada onu yaratıcısına dahada yakınlaştıracak bir yol seçme eylemi olduğunu anlarlar ve bu doğrultuda hayatlarına çeki düzen verirler, böylece kurban eylemi (kişiyi Allah'a yakınlaştıran eylem) tam anlamıyla karşılığını bulmuş olur ve doğru şekilde yapılmış bir ibadet halini alır, aksi halde günümüzdeki rezil haliyle kurban olayı her sene binlerce kişinin dinden çıkmasına ve günaha girmesine sebep olmaktadır.
Ayetlerin açıklamalarıyla ilgili daha detaylı bilgileri aşağıdaki sitelerden bulabilirsiniz.
http://www.ihsaneliacik.com/2012/10/kuranda-kurban-ayetleri-haritasi.html
http://www.ahmetakyol.net/kurban-hayvan-kesmek-degildir/
Gelen talepler üzerine yazıların daha kolay okunabilmesi için daha büyük punto tercih edeceğim umarım daha rahat okumanıza faydası olur...
Yeni blog konum önümüzdeki haftalarda açtığımız tüm tv lerde göreceğimiz ve ne yazık ki psikopatlık derecesinde bir vahşete sebep olacak olan YANLIŞ ANLAŞILAN ve YANLIŞ YAPILAN kurban verme olayıdır.
Nedense yıllardır islamın ve imanın temel şartlarından biriymiş gibi gösterilen kurban kesme olayının gerçekleri pekte müslümanların bildiği şekilde değildir, aslında kurban verme islamla gelen bir olay bile değildir insanlık tarihi kadar eski bir adettir. Madem öyle anlama kolaylığı açısından konumuzu her zamanki gibi kategorize edelim.
1- Tarihte Kurban
2- Kurban verme Gerçeği
- Konuya girmeden önce bir not; Kurban kelimesi arapça'da Allah'a yakınlaştıran eylem anlamına gelmektedir, yazıyı okurken bu kelime anlamı hep aklınızda olsun.
1- Tarihte Kurban
Kurban verme olayını deminde yazdığım gibi insanlık tarihi kadar eskidir, bunuda laf olsun diye demiyorum gerçekten yazılı bir metinde yer alan ulaşabildiğimiz en eski kurban verme olayı hz.adem'in oğulları habil ve kabil tarafından yapılmıştır, onu takip eden insanlık tarihi boyunca şekilden şekile girmiş, kimileri bakire kızları kesmiş, kimileri o sezon ki hasatlarını tanrılar sinirlenmesin diye sunaklara dökmüş, kimileri ise kabe'de putların önünde hayvanları boğazlayıp cesetlerini kabe'nin etrafına atmışlardır (islam öncesi putperest mekke)
Kurban verme kavramı insanoğlunun tanrısına bir tapınma, af dileme, yada sadece şükranlarını sunma göstergesi olarak çağlar boyunca hayatımızda sabit bir şekilde kalmıştır ve ne gariptir binlerce yıl boyunca bir Allah'ın kuluda çıkıp, ya arkadaş babadan oğla aktara aktara ne yaptığımızı, neden yaptığımızı bilemez olduk bu işin ası astarı nedir? neden elimize geçirdiğimizin boğazını kesiyoruz dememiş galiba (diyenede kesin mahalle baskısı yapılmış yada kurban edilmiştir). Bu sebeptendir toplumun geneline hangi ülkede olursa olsun kurban verme nedir dediğinizde akıllara gelen ilk eylem kan akıtmaktır.
Halbuki kan akıtma ritüeli aslında pagan inancının bir yansıması olarak binlerce yıldır insanların kültürlerine etki etmiş (semavi dinlere mensup kültürlerde dahil) bir olaydır. Hele ki bunun en yozlaşmış halleri olan insan kurban etmek, kurban edilen canlının kanını içmek yada vücuduna yada belirli eşyalara sürmek dinimiz tarafından yasaklanmış olan büyü öğretilerinde bulunan ritüellerdir.
Aşağıda o dönem hasatları iyi geçsin yada belalar gitsin diye insan kurban etmekle meşhur aztek medeniyetindeki ayinle ilgili bir resim...
Tarihte insan kurban verme olayı hz.ibrahim döneminde son bulur, hepimizin bildiği hikayede hz.ibrahim oğlunu kurban edecekken bir vahiy alır ve kendisine kurbanlık bir fidye verilerek bunun bir sınav olduğu ve kendisinin bu sınavı geçtiği söylenir (gökten koyun kuzu filan inmemiştir yani al oğlun yerine bunu kes boşa gitmesin tarzında). Sembolik kavramlar anlaşıldığında hz.ibrahimin hikayesi netlik kazanır; Allah hz.ibrahime yıllardır hasretini çektiği bir evladı geç yaşına rağmen nasip eder, fakat bir insan için mal mülk, evlat vs. gibi herşey dünyevi bağlardır ve kişi hakikate kavuşmak için bütün bunlardan vazgeçmeye hazır olmalıdır, nasıl ki hz. yakup'un bu dersi alması için hz.yusuf ondan uzaklaştırıldıysa hz.ibrahiminde yollunda doğru yürümesi için evladından vazgeçmeye hazır olması gerekiyordu ve bu sebepten rüyasında gördüğü bir mesajdan yola çıkarak oğlunu Allaha kurban etmeye gitti, bu teslimiyet üzerine sınavını geçmiş oldu ve kendisine büyük bir kurbanlık fidye (onu Allah'a yakınlaştıran bir ödül) verildi.
İslam her zaman rasyonelliğe ve mantığa büyük önem vermiştir (kuranda onlarca ayette gerçekleri anlamak için aklınızı kullanın emri verilir) şimdi kendimize soralım hangisi daha mantıklı,
- Oğlunu affettim ama sen yinede bir kan akıt diye gökten koyun indirilmesi mi?
- Bir peygamberin Allah'a yakınlaşması için en büyük dünyevi bağından vazgeçmeye hazır olması durumunda kendisine verilen ve ona takva kazandıran bir ödül mü?
Kuran'da kurban olayı kendisini hac vazifesini yapan kişilere verilen emirlerde gösterir (hac suresi), bu ayetler sadece ama sadece hac vazifesini yapan kişileri kapsar onun dışında ki dünyanın çeşitleri yerlerindeki bu vazifeyi yapmayan kişileri kapsamaz. Ayetlerde verilen bilgi özet olarak şudur; hac vazifesinin sonuna gelen kişi o ümmet için meşru kılınan kurban vazifesini yerine getirir ve ibadetini Allah'ı anarak tamamlar. Burada kuran bize koyun kes, 5 kişi danaya gir, kredi çek deve getirt onu kes gibi şeyler söylemez, düzgün bir çeviri ile yapıldığında; hac vazifesi sonunda ümmetiniz için meşru kılınan (çığlıklar içinde bağır kendinden geç gibi durumlar olmasın diye) şekilde, bu bir hediye vermek olur (fakire fukaraya), oruç tutmak olur, namaz kılmak olur, kötü bir huyundan tövbe ederek vazgeçmek olur yada gerçekten istenirse bir hayvan kesip etinin fakirlere bağışlanmasıda olabilir (sonuçta hepimiz et yemek zorundayız), kısaca kurban kelimesinin anlamı gerçekleştirecek şekilde kişiyi Allah'a yakınlaştıran bir eylem yaparak bu ibadet tamamlanabilir. Allah ayetini tamamlarken bu işin esas özünü gayet güzel biz insanlara aktarmıştır.
"Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. Güzel ahlak sahiplerini müjdele.” (Hacc; 37
2- Kurban verme gerçeği
Olayı toparlayalım, kurban kelimesinin anlamını ve kullanım biçiminin ne olduğunu gördük, bu şartların sadece hac vazifesini yapan kişiler için zorunlu tutulduğunuda gördük, görmeyenler için şunuda diyelim, Kuran'da kurban bayramı bayram namazı gibi hususlar dahi yoktur bunlar tamamen sonradan ortaya çıkarılmış sosyal olgulardır. Ama toplumsal birlik beraberliği oluşturacak ve zengin fakir arasındaki paylaşımı arttıracak etkinlikler dinen yapılması gereken şeyler olduğu için olumsuz bir yanı yoktur. Olumsuz olan tek şey bu bayramın psikopatlık derecesinde uygulanıp bir kan banyosuna dönüştürülmesidir ve bunu yapan kişilerin pek çoğunun tek bildiği şey akıttıkları kanın kutsal olduğunu düşünmeleridir (müslümanlık değil putperestlikten kalma bir adet) ondan sonrada olayın doğasına aykırı olarak giderler 1 ay durmaksızın kavurma yerler. Kabede durum dahada içler acısı, sanki tek şart hayvan kesmekmiş gibi algılayan cahil müslümanlar (bana göre gidenlerin %90'i) yüz binlerce hayvanı kesmekle kalmaz bunları fakirlere vermek yerine orada toprağa gömerler ve sadece kan akıtma ritüelini gerçekleştirirler yukarıda yazdığımız Allah'ın kelamını zerre anlamadan kendi kafalarınca iş yaparlar (hac vazifesinde pagan ayini). Peki neden kimse televizyonlarda çıkıpta bu işin gerçeğini anlatmıyor neden diyanet müdahele etmiyor diye soranlara sadece şu bilgiyi vereyim, sadece Türkiyede kurban bayramı döneminde oluşan para hacmi 3 milyar TL'den daha fazla, sanırım sessizliğini koruyan kişilerin neden koruduğunu anlamışsınızdır...
Dinini anlamayan, vazifenin özünü kavramayan, hayvanlara işkence ederek kurban eden, borca harca girerek bu işi yapan, fakirlere yardımdansa kendi midesini düşünen milyonlarca sözüm ona müslümana denecek tek laf şudur;
"Allah derki; Hayvanlar benim sessiz kullarımdır, onlar şimdi zulme susuyorlar ama ahirette konuşup, haklarını alacaklardır"
Hz. Mevlana
Ümit ediyorum ki bu yazı ve bunun gibi yazılara çok daha geniş kitlelere ulaşır ve insanlarımız kurban olayının hayvan kesmekten ziyade kişinin dünyevi bir bağını kesme yada onu yaratıcısına dahada yakınlaştıracak bir yol seçme eylemi olduğunu anlarlar ve bu doğrultuda hayatlarına çeki düzen verirler, böylece kurban eylemi (kişiyi Allah'a yakınlaştıran eylem) tam anlamıyla karşılığını bulmuş olur ve doğru şekilde yapılmış bir ibadet halini alır, aksi halde günümüzdeki rezil haliyle kurban olayı her sene binlerce kişinin dinden çıkmasına ve günaha girmesine sebep olmaktadır.
Ayetlerin açıklamalarıyla ilgili daha detaylı bilgileri aşağıdaki sitelerden bulabilirsiniz.
http://www.ihsaneliacik.com/2012/10/kuranda-kurban-ayetleri-haritasi.html
http://www.ahmetakyol.net/kurban-hayvan-kesmek-degildir/
2 Ağustos 2015 Pazar
Büyük Ortadoğu Projesi
Herkese selam,
Yeni yazımın şuan içine çekildiğimiz bataklık olan ortadoğu karmaşası ve büyük ortadoğu projesi üzerine olması sanırım hem gündemi daha iyi anlamak hemde yolun sonunun nereye varacağını görmek açısından faydalı olacaktır.
Öncelikle ortadoğu nedir adı sanı nereden gelmiştir bunu bilelim, bilelim ki ilk taşı kimin attığında belli olsun, ortadoğu, uzakdoğu, yakındoğu gibi kavramları dünyaya empoze eden ve günümüzde asyada yaşayan adamın bile ortadoğu dendiğinde aklına Mezopotamya coğrafyasını getiren kavramı insanlığı dostu (!) İngiltere ortaya çıkarmıştır. Bütün bölgeler yayılma döneminde İngiltereye göre olan pozisyonlarına göre isimlendirilmiştir ve günümüzde de bu kullanım tarzı devam etmektedir.
Ortadoğu olarak bilinen bölgenin bir haritasını paylaşalım,
Cadı kazanı olarak bilinen bu bölgedeki hemen hemen her ülkede yozlaşmış hükumetler, dini istismar eden kendi çapında liderler ve gözü paradan başka birşey görmeyen dev şirketler hakimiyeti kurmuş durumdalar. Peki neden ortadoğu bu kadar önemli bu karmaşanın arkasında yatan sebepler ve büyük ortadoğu projesi olarak adlandırılan bu olgu nereden kaynaklanıyor birlikte bulalım...
Konuyu daha iyi takip edip anlamak açısından ikiye ayıralım,
1- Ortadoğunun jeopolitik önemi (Yapbozun parçaları)
2- Ortadoğunun dini önemi (Yapbozdaki büyük resim)
Birinci maddemizle konumuza giriş yapalım, bu genel olarak çorak, sıcak, toz toprak içindeki bölge neden bu kadar önemli ve pek çok ülke nasıl oluyor da bu çorak topraklara bu denli bağlı oluyor? Cevap basit adamları toprağın üstündekiler değil altındakiler ilgilendiriyor, ortadoğu coğrafyası dünyadaki petrol üretiminin %61'ini kontrol etmekte ve Japonya'dan tutun Çin'e kadar pek çok sanayileşmiş ülke, dev enerji ihtiyaçlarını karşılamak için bu bölgeye muhtaçlar. Olay sadece petrolle de bitmiyor mesela, Afganistan inanılmaz miktardaki altın ve daha pek çok nadir bulunan madene ev sahipliği yapmakta bu madenlerin potansiyel değeri 1 Trilyon dolardan daha fazla olduğu düşünülüyor. Mesela İran, dünyadaki en büyük 2. doğal gaz kaynağına sahip bir ülke. Bütün bunlar toplandığında, üretim ve erişim kolaylığı da göz önüne alındığında ortadoğu dünyanın hazine deposu ayarında bir bölge ve doğada nerede et varsa orada akbabalar bekliyordur.
Dünyanın süper güçleri (yılanın başı) sanayi devriminden itibaren bölgedeki varlıklarını hiç bir zaman eksik etmemişlerdir, gerek direk güç uygulayarak gerek ajanlar vasıtasıyla bölgedeki tüm ülkeler siyasi ve dini anlamda yozlaştırılmış, zayıflatırmış ve toplumsal bütünlükleri parçalanmıştır. Bölgenin büyük kısmını Müslüman nüfus oluştursa da bu arkadaşların (sözüm ona Müslümanlar) Kuran'ı kerimi okuyup anlamaktan yana kafaları pek çalışmaz, bu sebeple hacı hoca kisvesi altındaki pek çok yozlaşmış insanın önderliğini Allah'ın kelamına tercih ederler ve birlik beraberlik kuramazlar. Buda tabi dış güçlerin bölge üzerinde hakimiyet kurmalarını oldukça basitleştiren bir etmen.
*İngiliz ajanı olarak arap kabilelerini Osmanlıya karşı kışkırtan ve müslümanı müslümanın sırtından bıçaklamasına sebep olan zat-ı muhterem T.E. Lawrence (arabistanlı lawrence olarakta bilinir)
Şimdi bölgeye şöyle bir bakalım ve kendimize soralım, Kuran'da geçmemesine rağmen onlarca farklı mezhebe bölünmüş, birbirlerine düşman kesilmiş, kendini eğitmeyen, kitap okumayı geçtim kutsal kitaplarını bile okumaktan aciz bir bölge coğrafyası halkının sizce birlik olup doğal kaynaklarına sahip çıkıp dış güçlerin varlığına ve gizli egemenliğine karşı koyması sizce mümkünmüdür?
Jeopolitik olgulara şöyle kısaca bir değindikten sonra gelelim esas büyük resme,
Uzun uzun yıllar önce, uzak çok uzak bir bölgede Tanrı, kulu Musa'ya şöyle dedi; Mısırı terkedin ve size vaat ettiğim topraklara yerleşin...
Hikaye böyle başlar, yahudiler Hz.Musa eşliğinde Mısırdan ayrılıp kutsal toprakları olan Ken'an diyarına doğru yola çıkarlar, fakat kendileri o denli kör insanlardır ki yanlarında peygamber olmasına, defalarca inanılmaz mucizeler görmelerine rağmen daha kutsal topraklara varmadan pek çoğu dinden çıkar, bozgunculuk ve adice işlere bulaşırlar (zina, hırsızlık, küfür).
Yeni yazımın şuan içine çekildiğimiz bataklık olan ortadoğu karmaşası ve büyük ortadoğu projesi üzerine olması sanırım hem gündemi daha iyi anlamak hemde yolun sonunun nereye varacağını görmek açısından faydalı olacaktır.
Öncelikle ortadoğu nedir adı sanı nereden gelmiştir bunu bilelim, bilelim ki ilk taşı kimin attığında belli olsun, ortadoğu, uzakdoğu, yakındoğu gibi kavramları dünyaya empoze eden ve günümüzde asyada yaşayan adamın bile ortadoğu dendiğinde aklına Mezopotamya coğrafyasını getiren kavramı insanlığı dostu (!) İngiltere ortaya çıkarmıştır. Bütün bölgeler yayılma döneminde İngiltereye göre olan pozisyonlarına göre isimlendirilmiştir ve günümüzde de bu kullanım tarzı devam etmektedir.
Ortadoğu olarak bilinen bölgenin bir haritasını paylaşalım,
Cadı kazanı olarak bilinen bu bölgedeki hemen hemen her ülkede yozlaşmış hükumetler, dini istismar eden kendi çapında liderler ve gözü paradan başka birşey görmeyen dev şirketler hakimiyeti kurmuş durumdalar. Peki neden ortadoğu bu kadar önemli bu karmaşanın arkasında yatan sebepler ve büyük ortadoğu projesi olarak adlandırılan bu olgu nereden kaynaklanıyor birlikte bulalım...
Konuyu daha iyi takip edip anlamak açısından ikiye ayıralım,
1- Ortadoğunun jeopolitik önemi (Yapbozun parçaları)
2- Ortadoğunun dini önemi (Yapbozdaki büyük resim)
Birinci maddemizle konumuza giriş yapalım, bu genel olarak çorak, sıcak, toz toprak içindeki bölge neden bu kadar önemli ve pek çok ülke nasıl oluyor da bu çorak topraklara bu denli bağlı oluyor? Cevap basit adamları toprağın üstündekiler değil altındakiler ilgilendiriyor, ortadoğu coğrafyası dünyadaki petrol üretiminin %61'ini kontrol etmekte ve Japonya'dan tutun Çin'e kadar pek çok sanayileşmiş ülke, dev enerji ihtiyaçlarını karşılamak için bu bölgeye muhtaçlar. Olay sadece petrolle de bitmiyor mesela, Afganistan inanılmaz miktardaki altın ve daha pek çok nadir bulunan madene ev sahipliği yapmakta bu madenlerin potansiyel değeri 1 Trilyon dolardan daha fazla olduğu düşünülüyor. Mesela İran, dünyadaki en büyük 2. doğal gaz kaynağına sahip bir ülke. Bütün bunlar toplandığında, üretim ve erişim kolaylığı da göz önüne alındığında ortadoğu dünyanın hazine deposu ayarında bir bölge ve doğada nerede et varsa orada akbabalar bekliyordur.
Dünyanın süper güçleri (yılanın başı) sanayi devriminden itibaren bölgedeki varlıklarını hiç bir zaman eksik etmemişlerdir, gerek direk güç uygulayarak gerek ajanlar vasıtasıyla bölgedeki tüm ülkeler siyasi ve dini anlamda yozlaştırılmış, zayıflatırmış ve toplumsal bütünlükleri parçalanmıştır. Bölgenin büyük kısmını Müslüman nüfus oluştursa da bu arkadaşların (sözüm ona Müslümanlar) Kuran'ı kerimi okuyup anlamaktan yana kafaları pek çalışmaz, bu sebeple hacı hoca kisvesi altındaki pek çok yozlaşmış insanın önderliğini Allah'ın kelamına tercih ederler ve birlik beraberlik kuramazlar. Buda tabi dış güçlerin bölge üzerinde hakimiyet kurmalarını oldukça basitleştiren bir etmen.
*İngiliz ajanı olarak arap kabilelerini Osmanlıya karşı kışkırtan ve müslümanı müslümanın sırtından bıçaklamasına sebep olan zat-ı muhterem T.E. Lawrence (arabistanlı lawrence olarakta bilinir)
Şimdi bölgeye şöyle bir bakalım ve kendimize soralım, Kuran'da geçmemesine rağmen onlarca farklı mezhebe bölünmüş, birbirlerine düşman kesilmiş, kendini eğitmeyen, kitap okumayı geçtim kutsal kitaplarını bile okumaktan aciz bir bölge coğrafyası halkının sizce birlik olup doğal kaynaklarına sahip çıkıp dış güçlerin varlığına ve gizli egemenliğine karşı koyması sizce mümkünmüdür?
Jeopolitik olgulara şöyle kısaca bir değindikten sonra gelelim esas büyük resme,
Uzun uzun yıllar önce, uzak çok uzak bir bölgede Tanrı, kulu Musa'ya şöyle dedi; Mısırı terkedin ve size vaat ettiğim topraklara yerleşin...
Hikaye böyle başlar, yahudiler Hz.Musa eşliğinde Mısırdan ayrılıp kutsal toprakları olan Ken'an diyarına doğru yola çıkarlar, fakat kendileri o denli kör insanlardır ki yanlarında peygamber olmasına, defalarca inanılmaz mucizeler görmelerine rağmen daha kutsal topraklara varmadan pek çoğu dinden çıkar, bozgunculuk ve adice işlere bulaşırlar (zina, hırsızlık, küfür).
*Allah'la konuşmak için Hz.Musa 40 gün Sina dağına çekilir, 40 gün peygambersiz kalan israiloğlulları Hz.Musa'yı ve Allah'ı sorgulamaya başlarlar ve en sonunda büyük bir bölüm göç edenler, altınlarını eriterek altından bir boğa yapıp ona tapınmaya başlarlar. 40 günün sonunda elinde 10 emirle dağdan inen Musa gördüğü görüntü karşısında şok olur ve sinirlenerek 10 emrin yazılı olduğu tabletleri kırar. Bu olay sonucu çıkan kavga ve karışıklıkta 3000 kişi ölür.
Ne yazık ki çektiği onca çileye ve gösterdiği onca çabaya rağmen Hz.Musa kavmini vaat edilmiş topraklara sokamadan hayatını kaybeder ve dahada vahimi gördükleri onlarca inanılmaz mucizeye karşı israiloğullarının büyük bölümünün kalbine itikat girmemiştir, küçük bir örnek vermek gerekirse, Hz.Musa ken'an diyarını gösterip "işte yaşayıp yayılacağınız bölge burasıdır, fakat burada hali hazırda yaşayanlar eğer ki size saldıracak olursa topraklarınız için savaşmaya hazır olun" dediğinde israiloğulları ona " biz savaşıp ölmek istemiyoruz tanrınla sen gidip bizim için bu bölgeyi temizleyin" diyecek kadar inançsız insanlardı.
Hz.Musa'nın ölümünün ardından çölde yıllar geçer ve sonunda Hz.Davud israiloğullarına kutsal topraklarının kapılarını açarak onların ilk kral-peygamberi olarak vazifeye başlar, israiloğulları peygamber-kralları gözetiminde o zamanlar için parmakla gösterilecek bir medeniyet kurarlar (günümüz israil-filistin bölgesinde) altın çağ Hz.Süleyman dönemine kadar devam eder, içinde tanrının yaşadığına inandıkları dev tapınakta (günümüzde yıkıntıları üzerinde Mescidi Aksa'nın bulunduğu yer) ibadet eder Allah'a adaklar sunarlardı.
* Tasvirlere göre yapılmış bir maket Büyük Tapınak örneği.
Fakat Hz.Süleymanın ölümünün ardından herşey değişir, Babillilerle yapılan savaşta İsrail ordusu bozguna uğrar ve şehirler yağma edilerek Tanrı Tapınağı yerle bir edilir, yıllarca babil hükümdarlığı altında köle olarak yaşayan israiloğulları yıllar sonra affedilerek ana yurtlarına geri dönerler ve 2. Tanrı tapınağını inşa ederler, fakat yeni düşman kapıdadır. Roma imparatorluğu İsrail'i işgal eder ve 2. Tanrı Tapınağıda yok edilir ve günümüze tapınaktan geriye sadece batı duvarı olarak adlandırılan duvar kalır (yahudiler için kutsal sayılan ağlama duvarı).
Romalılar tarafından dağıtılan yersiz yurtsuz bırakılan israil kavmi dünyanın çeşitli bölgelerine dağılır ve devletsiz bir şekilde yıllarını geçirirler, fakat hikaye burada bitmez. 2. dünya savaşı sırasında yaşananlar herkesin malumu, fakat bunun arkasında yatan sebepler herkesin malumu değil. Mesela pek az kişi Hitlerin partisinin İngilizler tarafından finanse edilip kuvvetlendirildiğini bilir, pek az kişi o zamanlarda ingiltere'de yaşayan bazı malum yahudi ailelerin (rothschild vs.) yahudi soykırımında hitlere destek olduklarını bilir ve yine pek az kişi kendi halkını gözünü bile kırpmadan kırdıran bu ailelerin daha sonra oluşan "yahudiler ne ezildi ne çile çektiler arkadaş" olgusu yaratarak ve ingiliz hükumetinin gücünü kullanarak günümüzde bütün Birleşmiş Milletler kurallarına aykırı bir biçimde (fakat o sıra BM bu olayı kuralları hiçe sayarak anında onaylamıştır), filistin toprakları içerisinde günümüz israil devletinin özellikle kudüs'ü başkent göstererek kurulmasını sağladıklarını ve askeri olarak varlığınıda garantiye aldıklarını bilir. Yani herkesin genel olarak bildiği israil küçük amerikadır lafı yenine aslında israil bir ingiliz projesidir (yahudi soykırımıda dahil olmak üzere) demek tarihsel açıdan daha doğrudur, amerikanın şuan yaptığı dünyanın hali hazırdaki süper gücü olarak zamanında ingilterenin yaptığı gibi israilin bekasını korumaktan başka birşey değildir, bununda sebebi hükumetler değil o hükumetleri görünmez ellerle yöneten dev yahudi ailelerdir.
Kısaca değindiğim israiloğulları tarihinde iki unsur çok dikkat çekiyor, ken'an diyarı toprakları ve büyük tapınak. Peki bunun günümüzle ve büyük ortadoğu projesiyle ne alakası var, neden yahudiler ısrarla kudüs merkezli bir ortadoğu ülkesi yaratma çabasındalar? Gelin bu meşhur ken'an diyarı (vaat edilmiş kutsal topraklar) yozlaşmış tevrat ve günümüz yahudi inancına göre nereymiş bir görelim...
Meşhur ortadoğu projesi haritasının bu olduğu söylenir (tevrat temelli bilgilere dayanarak), güncel halinde bizim şuan ki güneydoğu bölgelerimizi de içine aldığından bahsediliyor. Yahudi inancı şu temel üzerine oturmuştur, " israiloğulları vaat edilen topraklar tanrının devletini kurdukları vakit tüm dünyaya hükmedecek bir krallık olacaklardır." ve bu kısaca özetlemem gerekirse şu şekilde olacakmış, " büyük israil devleti kurulup tapınak yeniden inşaa edildiğinde Tanrı o tapınağa girer ve büyük israil devletinin bekasını ve dünya eğemenliğini sağlar bu sayede tek din-tek dil-tek devlet olgusu (New World Order) tamamlanmış olur"
Şimdi bu işte bir gariplik var, bizim kültürümüzdeki inanışa göre ise, deccal dünyada dolaşır bozgunculuk ve sahte peygamberliğe kadar uzanan olguları kullanarak büyük güç ve büyük destek edinir, en sonunda süleyman tapınağına girerek kendini tanrı ilan eder ve iyiyle kötü arasındaki mutlak ve son savaşı başlatır, takip eden zamanda Hz. İsa dünyaya tekrar gelerek Allah için savaşan orduları yönetir ve deccali yok eder. Bizim deccal olarak sınıflandırdığımız varlığı yozlaşmış yahudi inancı kurtarıcı Tanrı olarak sınıflandırır, ilginç...
Her iki kültürün inanışında da gördüğünüz üzere ortada bir yeniden inşa edilmiş tapınak vardır, buda bizi şu sonuca götürüyor, süleyman tapınağı (büyük tapınak) yeniden inşa edilmediği müddetçe israillilerin büyük planı ve mutlak hakimiyeti asla gerçekleşemeyecektir. Fakat bildiğiniz üzere şuan tapınak bölgesinde müslümanlar tarafından oldukça kutsal sayılan Mescidi Aksa ve Kubbe-tül Sahra yer almaktadır ve tapınağın inşası bu iki mekanın yok edilmesi gerekmekte. E tabi normal şartlarda bu iki mekana gelecek bir zarar bütün müslüman alemini birleştirip savaşa sokacağı için akıllı bir düşman öncelikle bu tehdidi ortadan kaldırmalıdır, bunu da günümüzde ne denli güzel başardıklarını görüyoruz, ortadoğuda birbirine düşmeyen tek bir müslüman ülke kalmamıştır ve hepsinin dizginleri malum güçlerin elindedir bu sebepten bugün tapınak yeniden inşa ediliyor deseler anca kınamakla, bizim sabrımızı zorlamayın tarzı boş beleş laflardan başka birşey yapamayız.
Günümüzde işid, taliban, boko-haram vs. tarzı birilerinin maşası olarak oluşturulmuş aşırı islamcı (islamla uzaktan yakından alakası olmayan) fanatik terörist gruplar dünyadaki müslüman imajını yerle bir etmiş ve zaten cahil olan müslüman halkı avuçlarının içine alarak birlik beraberlik sağlanmasını imkansız hale getirmişlerdir. Düşmanın ise yapacağı tek bir şey kaldı o da tetiğe basmak ve planını harekete geçirmek benim tahminim bunun için geriye kalan tek şey bölgedeki kalan müslüman devletlerin ekonomilerini yok ederek vakti geldiğinde ordularını bile finanse edemez hale getirmektir.
İşte meşhur büyük ortadoğu projesinin ana resmi ve alt olgularını bunlardır arkadaşlar, petrol ve doğal kaynaklar birer araç olarak kullanılır fakat ana amaç yahudilerin yozlaşmış dini inanışlarını hayata geçirip mutlak hakimiyeti yaratacak olaylar zincirini başlatıp dünya egemenliği kurmaktır. Kulağa iyi kötünün savaştığı filmlerin konusu gibi geliyor ama gelin görün ki adamlar yıllardır sabırla ve her türlü maddi manevi gücü kullanarak bunu gerçeğe döküyorlar. Merak eden yada şüphe duyan herkes internete girip, ortadoğuda ülkesinin bekası için çalışan liderlere, din adamlarına neler olduğunu okusun, ben size spoiler vereyim hepsi sonunda ölüyorlar.
Bonus 1: israil bayrağının anlamı; yukarıdaki mavi çizgi fırat nehrini, aşağıdaki mavi çizgi ise nil nehrini sembolize eder, ortadaki beyaz alan ise ikisi arasındaki toprakları, yıldız ise bu toprakların israil mülkü olduğunu sembolize eder.
Peki bu konuda birey olarak biz ne yapabiliriz?
Öncelikle okuyarak, öğrenerek, gerek dinimizin anlamını gerek dünyada dönen politik oyunları keşfederek bireysel olarak her konuda aydınlanmalıyız ki çevremizede hakikatleri yayalım ve insanları gelecek olan tehdide ve bu tehdidin uşaklarına karşı uyaralım. Televizyonda her Allahuekber diyen liderin arkasından koyun gibi koşarak (dini menfaat uğruna siyasete alet etmek islamda yasaktır), Kuran bilgilerinden uzaklaşıp uydurma hadislerin peşine düşerek, dünya dediğimiz yeri sadece ay sonunda kiranı ödeyebilmek için geldiğin bir yer sanmaya devam ederek bu iş olmaz, bu iş olmayacağı gibi zamanı geldiğinde senden o sahte liderini, yozlaştırdığın inancını ve elinde kalan son özgürlüğünüde aldıklarında aklın başına dank eder ama iş işten geçmiş olur.
Bonus 2:
Bu video ya yorum yapmaya gerek yok onca şey yazdık, adamda saolsun kendi ağzıyla herşeyi anlatıyor...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)